7 Şubat 2009 Cumartesi

HÜCREMDE BİR GÜN DAHA ESKİTİYORUM...



Keşkelerin tuğla olup ördüğü, mutlak dehşeti yaşadığım, aslında ne yaşayabildiğim ne ölebildiğim, kendi içimde kısılı kaldığım hücremde bir gün daha eskitiyorum...
Zamanın şişleri saplanınca kapandı bir zamanlar mutlulugu görebilen gözler. Harcanan onlarca gecenin çığlığı sağır edince kulakları, duyulamaz oldu kahkahalar ,sesler. Defterden bir yaprak daha, bir günü daha buruşturup atıyorum leş kokan çürümüş bayağlaşmış insanlığa...
Nefretle dans ediyorum, kuşkuyla konuşuyorum, hüzünle ağlıyorum. Hayat kafa tutuyor, yakınımda olunca ölüm, onunla beraberken karşı koyuyorum. Arada yanlızlıkla çatışıyorum. Kapıyı çalan oluyo bazen ama bu üzgünüm bu hücreye insan almıyorum....
Her gün kendimi peri masallarında başroldeymiş gibi kandırıp,hayat defterime war olmayanı yazıyorum. Aslında war olamayan beni. Neyse bizimkisi olmak olmamak meselesi diilki...
Anlattığım sis perdesinin arkasına saklanmış sessizce hareket eden hayalet bir gemi. Duracak iskelede, demir atıcak limanda bu dünyada yokki. Sevgi ucu yanmış bir kağıt gibi, onlarca yanmış kağıdın arda kalan küllerinin toplamıyla ödeniyo bu geminin bileti. Bu sefer hareket ettirmeye güç yokki...
Hayallerin, hayaletlerin güvertesinde seyre daldığı, seyir boyunca yıldızların arkadaş kalamadığı bir gemi... rotadan çıkınca umuda ulaşmak, kıyıya yanaşmak o kadar zorki. düş kırılıyo her gerçekliğin kayasına vuruşta... ufalanıyo ruh...
Ben sadece basit bir kölesiyim hayatın, verebilceğim bişeyim yokki, elimde ufalanmış düşlerin heykeli, ağlıyorum oyuncağı kırılmış çocuk gbi Yada aslında oyuncağıyım zamanın belki. Arada duvarda akreple yelkovanın kovalamacasını izleyince onlara katılmak ister ruhum, belki o zaman zamanın oyuncağı diil oyuncusu olurum. Pişmanlığa beş kala saati durdururum,zamanı dondururum, işte o an yokolurum...yokolurum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder