22 Nisan 2011 Cuma

Bir kadın öldü bugün içimde


Bugün bi kadını öldürdüm içimde senden arda kalan.
Issız, kimsesiz yalnızlığının sokağında,
Bıçağımı sapladım kalbinin tam ortasına.
Hayallerinden çaldım,
hayatını gaspettim,
onu hüzne hapsettim.
Senli birkaç acının halatı yetti elini kolunu bağlamaya.
Geçmiş zamanların kelepçesine mahkum ettim.
Bugün, senden kalma duyguları kanayan bir kadını, ruhumda katlettim.

Varoluş


Neydi varoluşunun özü?
Ufacık bir toz parçası mıydı ki anlam
Ya da zaman mıydı yaşamın tozu.
Sorgular oldum var mıyım, varoluşumla anlamlı mıyım yaşamın gözünde.
Cevap bende olabilir diye dönüp bakıyorum kendime.
Özüme bakıyorum derin bir yara,
Vücudumda tüm o anlamına inandığım soyut kavramlarla bilenmiş bir kasatura.
Kesmiş duygularımın tenini,
Hissiz bırakmış et yığını bedenimi.
Parçalamış kırmış kemikleştiğini sandığım sevgileri,
Bırakmış kocaman yaralar ruhumda,
Ben de astığı boşluklardan seslenmeye çalışıyorum hala ona:
Var mıyım? Özü ne bu hayat denen kargaşanın?
Bir cevap geldi dibe gömdüğüm benliğimden.
Kanatılmışlığın, hayatın varlığı
Hayatın, varlığını kanıtlamışlığı..
Acaba hangi varoluş sorgulanıp zamanın darağacında, ölümüne seyre durmalı?

Bilmiyolar Anne


Bana kur diyolar anne, bir hayat kur kendine, cümle kur hislerine...
Onlar kur dedikçe ne kaldı diyorum
Şu kurulu sandığın hayatın düzleminde...
Herşey eğri , herşey çarpık
Düşüyorum dengeden yoksun zaman seyirinde..
Rota ÖLÜM anladım sen gittiğinde...
Turunculuğuna kandığım tan vakti
Ruhumla sıvamak yeter sanıyordum an tuğlalarını,
İşte o anlar zifirileştiriyor , beni yaşar kalar sıvılarımı...
Ölüm akrebi sensizliğin yelkovanını örttüğünden beri,
Örmeye çalışıyorum bende direniş duvarlarımı...
Kafamı ne zaman kaldırsam yukarı
Üzerimde binlerce göz yaşı...
Sızdırıyor inanmışlığımın çatıları...
Ruhumun üstünde taş üstünde taş,
Ben bir mezarda gördüm hayatın en balyoz etkisi yaratmış enkazını...
Ben seni hiçliğe taşayan dört tekerin ,
Senle yaşanamayacak bir saniyenin,
Açılması yasaklı bez parçası kefenin,
Daralarsın diye korku saldığım bir kaç tahta parçasından oluşan o karanlık yerin
altında sıkışıp kaldım.
Ben sana dair bir kaç hikayeye , masala kurulu kaldım...
Daha fazlasını kuramam bilmiyolar anne....

.....


Her ertelenen dahil oluşun pandemisi daha ne kadar yaklaşabilir aya
Yükselen dumanla yırtılmış çepere
Toz ve kumun hükmü kurudu
Donmuş güneşin gölgesinde..
Her ötelenen yokoluşun daha ne kadar örtüsü olur zırhını yere sermiş
ankiseyete bir gece
Kurumuş toprak ve kum varoluşu ufalar
Güneşi buz kaplamış insalığın donuk ellerinde...
Alevdir o gecenin zırhı, kurutur gözleri,
melez bir ezgiyle bağrı delen o gecenin zırhı;
Öğütür hazla sahteliği...
Kulakları yırtan ezgi kan akıtır unufak edilmiş ruha,
Gözler ateşle dağlandığında
Beklenen SON hükmünü alır gök krallğında...
Sonrası kızıl bir sessizliktir aslında...
Koparıyor kayaları sessizlik
Yutturuyor büyük kıyametin çocuklarına o ırmağın tortularını,
Ve ardından kusuyoruz o büyük letheyi.......